Kategoriler
Portre

Doğan Tarkan’ın Ardından

Sömürüye, baskıya ve ayrımcılığa karşı kavga hep sürecek ve “emeğin kurtuluş bayrağı” daha da yükselecek, gözün arkada kalmasın Doğan yoldaş!

Doğan Tarkan hakkında, hem insani yönüne hem devrimci kimliğine ilişkin söylenecek çok şey var. Güvenilir bir dost, uzakta bile olsanız koruyucu gözlerinin hep üzerinizde olduğunu bildiğiniz bir ağabeydi. Sanırım onun yokluğuna hiçbir zaman alışamayacağız.

Sosyalist Doğan Tarkan‘ı birkaç sözcükle tarif etmek gerekirse hangi sözcükleri tercih ederdim.

Aklıma gelen ilk sözcük: Örgütçü.

Doğan Tarkan çok iyi bir örgütçüydü. Bir sohbetimizi hatırlıyorum. 90’ların başında Londra’da. Ben yeni gitmiştim ve Doğan Türkiye’ye dönmek için son hazırlıklarını yapıyordu. Ben Türkiye’den ayrılırken örgüt derin bir kriz içindeydi, bölünmenin eşiğindeydi. Doğan ise bambaşka bir havadaydı. “Yoldaş döner dönmez bir açık parti kurmak için kolları sıvayacağız” dedi. “Abi farkında mısın bilmiyorum ama döndüğünde 3-5 kişi dışında siyaset yapacak kimseyi bulamayabilirsin” dedim. Farkındayım der gibi gülümsedi. “Biz de sıfırdan başlar, genç bir parti kurarız” dedi. Ben o an “Doğancı” oldum. Olaylar benim tahmin ettiğim gibi gelişti ama Doğan da söylediğini yaptı.

Doğan Tarkan sadece bir lider değil aynı zamanda örnek bir militandı, sıra neferiydi. En küçük işe bile yüksünmeden koşardı. Bu huyu yüzünden üstüne çok angarya kalmıştır. “Şefliğin” “cefasını” çekmiş ama “sefasını” hiç sürememiştir. Fakat o böyle mutluydu.

Doğan Tarkan, sistem, devlet ve resmi ideoloji karşısında uzlaşmaz bir devrimci, sadece gerçeklerin devrimci olduğuna inanmış bir Leninist, eleştirisinin varacağı sonuçlardan zerrece çekinmeyen bir Marksist’ti.

Türkiye tabuların, kırmızı çizgilerin bol olduğu bir ülkedir. Solculuk yapılacaksa da belirli sınırlar içinde yapılsın istenir. Sol da gerek örgütsel gerek ideolojik zayıflığından bu kırmızı çizgileri çok fazla zorlayamamıştır. Örneğin Ermeni soykırımımilyonlarca Rum’un zorla göç ettirilmiş olması, Dersim soykırımı sol literatürde bile pek yer tutmaz. 60’lara kadar Kürt meselesinden bile pek az bahsedilir. Kemalizm‘le layıkıyla hesaplaşılmamamıştır…

Yine de haklarını yemeyelim geçmişte bu tabuların üstüne giden devrimciler ve devrimci hareketler elbette olmuştur ama azdır, istisnaidir.

Doğan Tarkan bu istisnai insanlardan biriydi.

Özellikle son 10-15 yıla bakarsanız bunu daha net görürsünüz. 28 Şubat‘a en net itiraz edenlerden biri odur. Ergenekon‘a karşı kampanya örgütlemek için inisiyatif gösteren odur. Ermeni soykırımının yeniden toplumsal bilince çıkması için mücadele edenlerin başında o gelir. Kemalizm‘e en küçük bir sempatisi yoktur, onu sol olarak değerlendirmez, aşılması gereken bir engel olarak görür. Böyle gördüğü için “yetmez ama evet” kampanyasının öncülüğünü de o yapmıştır.

Belki yetmez ama evet Doğan Tarkan‘ın bu kararlı duruşu onu ve partisini küçük olmasına aldırmaksızın ülke siyasetine müdahale edebilen bir güç haline getirdi.

***

Doğan önümüze örgütsel hedefler koyarken bazen komiğimize de giden benzetmeler yapardı. Bir keresinde “Biz küçük ama keskin bir balta olmalıyız” demişti. Doğan o baltayı biledi, keskinleştirdi ve Rakel Dink‘in isabetli benzetmesiyle 100 yıllık karanlığın şahdamarına sapladı.

Doğan Tarkan‘ın “geleneksel sol”dan ve onun tabularından kopma kararlılığı “Kemalizm çerçevesini aşamamış solun” ya da yine onun kavramlaştırmasıyla “ulusalcı sosyalistlerin” öfkesini ve nefretini çekti ama ona ve bize yepyeni dostlar kazandırdı. Ölümünün ardından müslümanların “onun için dua edeceğim” dediğini duyduk. Ermeniler bir inger”, Kürtler bir “heval” kaybetmiş olmanın bilinciyle üzüldüler.

Tarih Doğan Tarkan’ı sadece DSİP‘in değil, yeni ve özgürlükçü solun kurucu liderlerinden biri olarak anacaktır. Onun ardında bıraktığı küçük partiye bakın, burada başörtülüler, Ermeniler, Yahudiler, Kürtler, Aleviler omuz omuza mücadele ediyor, partinin başında 20’li yaşlarında bir kadın var. Burada yeni solun nüveleri var.

Doğan Tarkan bir enternasyonalistti. Latin Amerika‘dan, Mısır‘a, Afrika‘dan Avrupa‘ya bütün dünyayı aynı dikkatle takip eder, takip etmekle kalmaz dünyanın dört bir köşesindeki yoldaşlarıyla işçi sınıfının dünya partisini inşa etmek için de çalışırdı. Sadece Türkiye solunun değil Uluslararası Sosyalist Akım geleneğinin de, küresel antikapitalist-sosyalist hareketin de önemli isimlerinden biriydi.

Son olarak şunun altını çizerek bitireyim. Doğan Tarkan yeri geldi geçmişi kıyasıya eleştirdi, “eski siyaset”ten koptu ve evet değişti ama köklerine de her zaman sahip çıktı. TİP’li olmaktan Kurtuluşçu olmaktan gurur duyardı, bununla övünürdü. Aramızdan sadece bir DSİP‘li olarak değil, bir Kurtuluşçu ve bir TİP’li olarak ayrıldı.

Doğan Tarkan‘ı sonsuzluğa uğurladığımız gün, Karacaahmet Camii’nin avlusunda oğlu Yusuf’u gördüm, üzgündü ona kalabalığı gösterdim, “bak babanın ne kadar çok arkadaşı var, o çok önemli bir insan ve gurur duyulacak bir baba” dedim.

Ben de seninle gurur duyuyor, seni tanıdığım, senden öğrenebildiğim, seninle yoldaşlık yapabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum Doğan ağabey. 

Sömürüye, baskıya ve ayrımcılığa karşı kavga hep sürecek ve “emeğin kurtuluş bayrağı” daha da yükselecek, gözün arkada kalmasın Doğan yoldaş!

Hasan Basri Karabey

Yorum bırakın